Yazmak

     6358478353485762831146152660_power-of-words-by-antonio-litterio-creative-commons-attribution-share-alike-3-0

Yazmak yaşamımı tamamlayan bir zorunluluk haline geldi son günlerde. Şarap yeterince tatmin etmediğinde mutsuzluğumun yerini alan bir ihtiyaç, dolapta duran viskinin bittiğini gördüğümde omuzlarımda duran şala destek olan ılık bir his gibi yazmak.

Sarhoş olup kelimeleri art arda dizmek ama yazmak konusunda iyi olduğuna içten içe inansan bile asla kendini tamamen ifade edemeyeceğin kadar güçlü duygularla yaşadığının bilincinde olmak gibi yazmak. Sonra o güçlü duygulara sarılıp tekrar denemek, bu kez yazmanın ötesinde sayıklamak… Sayıklarken dudaklarımdan dökülür kelimeler, duygularımın yoğunluğunu alkolle sindirme ihtiyacı duyduğum zamanlarda kendimi kelimelere daha çok veririm.

Daha önce kimseye söyleyemediğim, kendime bile itiraf etmekten çekindiğim duyguları keşfederim. Kelimelerle duygularımın arasına bir köprü kurarım. İçimde yaşayan, bazen dilini bile anlayamadığım yabancıya ulaşırım.

 

Her şey çıplaktı

Yılların bıraktığı izler yaşanmışlıklardan ibaret değildi. Geçip giden kadınlarla dolu onlarca sene, beraberinde öfke de getirmişti. Bazen nedensiz yere sinirlenirdi, bakışları sert bir ifade alırdı. Onu sakinleştirmenin yolunu iyi bilirdim.

Saçlarını okşar, kırgınlıkla masumiyet arasındaki ince çizgiden gözlerinin içine bakardım. Gereksiz yere öfkelendiğini fark eder, bakışları anında yumuşardı. Belli belirsiz gülümser, sağ elimle sol yanağını okşardım. İşaret parmağımı alt dudağında gezdirince ağzını aralardı. Daha dolgun olan alt dudağını emer, kaybolurdum. Kendimi zaman kavramı olmayan bir evrende bulurdum.

Gözlerimi açtığımda bana aşkla bakan yemyeşil gözler beni beklerdi. Dil balığını andırırdı gözleri. Gözlerinin üst kısmı dil balığının sırtı gibi kavisli, altıysa karnı gibi düzdü. İlk başta hafiften Japonları andırırdı, bazen ona Hiroshima mon amour derdim. Sevgilimdi, bunu vurgulamayı çok severdim. O da bana güzel kadınım derdi, yüreğime dokunurdu. Ona daha çok kenetlenirdim. Kollarında kaybolurdum, onun dışında tüm renkler solardı.

Dil darbeleri şiddetlenirdi, boynumda ya da bacaklarımın arasında olurdu. Dayanma noktasını aştığında başını kendime doğru bastırırdım, sonra sakinleşir saçlarını okşardım.

Dudakları hep dudaklarımda olurdu. En şiddetli anlarında bile duygularını belli ederdi. Beni ona bağlayan önce duygularıydı, teni üzerime ipek çarşaf gibi dolanırdı. Ona her hücremle ait olma hissiyatı veren içgüdülerim beni delicesine arzulandırır, anılardan arta kalan yüzü beni ağlatırdı.

Sevgisinden asla şüphem olmadı. Beni sevmediğini söylediği zamanlarda bile beni sevdiğini biliyorum. Yine de ağlardım, bir gün beni sevmekten vazgeçer diye korkardım.

Uykuya dalmadan önce ne olursa olsun beni sevdiğini söylerdi. Arkamdan sarılırdı, şiir gibi nefesi enseme dolardı. Ellerimiz ayaklarımız birbirine karışırdı. Uykuya dalıp arkasını döndüğünde, bedeninin benden ayrıldığını hissedip uyanırdım. Onu uyandırıp bana sarılmasını söylerdim. Sabahları alarm sesiyle uyanır ama gözlerimi açmazdım. Beni öperdi…

Güne onun kollarında uyanmak hayatta yaşanmaya değer en güzel şeydi. Onun soluğu, kokusu, karnı, kolları ve gözleri olmadan çok garip, tuhaf ve sevimsiz hissediyordum. Kollarında zamanı dondurmak isterdim, kristaller çıplak omuzlarına düşerdi. Onun kollarında çırılçıplak kalır, ensesine dek uzanan hafif karlı saçlarını okşardım.

Onunla her şey gerçekti, tüm duygular en saf halini bulurdu. Birlikteyken önce tüm şeffaflığımızla kendimiz, sonra biz olurduk. Onunla her şey çıplaktı.