Gizli Bahçe Aşkları

mea-radioscopie

Zaman zaman gazetelerin magazin sayfalarında aralarında yaş farkı olan çiftlere rastlarız. Okuyanlar genç kadınları sürekli zengin koca avcısı olmakla eleştirir, olgun erkekleri ise genç kızları kullanmakla suçlarlar.

Dışarıdan insanları yaftalamak kolaydır ama işin iç yüzünü ancak yaşayanlar bilir. Olgun erkek bildiğimiz iş adamlarından biri değildir, belki de her gün görüp selam verdiğimiz tanıdık bir yüzdür. Genç kızı da tanırız ama onu yalnız biliriz, hayatında neden bir erkeğe yer vermediğine anlam veremeyiz. Genç kız delicesine aşık olduğu erkeği bize asla anlatmaz.

Aşık olduğumuz kişiyi seçme şansımız yoktur, tıpkı ailemizi seçemediğimiz gibi. Bir aşkı yaşamanın bedeli onu gizli tutmaksa ya aşktan vazgeçeriz ya özgürlüğümüzden. Arkadaşlarımız sevgilileriyle fasıllarda rakılarını yudumlarken biz kendimizi eve kapatır, şarabımızı karafa boşaltırız.

Olgun erkekler kadınların ruhlarına nasıl hitap edeceklerini bilirler diye yazarlar ama onlar kendi ruhlarına seslenmeyi bile bilmezler. Eski eşleri, ilişkileri onun ruhunda hep bir yara olarak kalır. Yaşıtları gibi aile kuramadıkları için içlerinde hep bir burukluk olur. Daha da kötüsü kadınlara güvenleri yoktur, bazen sizi aklınızdan bile geçirmediğiniz düşünceler yüzünden yargılarlar. Zihninin derinliklerinde yatan kötü anılar, sizinle aranıza duvarlar örer. Şimdi kırklı yaşlarda olan kadınların, geçmişte yaptıkları hataların bedelini siz ödersiniz. Oysa aşkı henüz öğrenen bir genç kızın, geride kalan hayalkırıklıklarına değil daha önce bilmediği türden mutlulukları tatmaya ihtiyacı vardır.

Aşka inancı kalmadığını söyler ama sizinle olmaktan duyduğu mutluluğu size hissettir. Sabahları işe giderken sizi uyandırmadan dudaklarınıza yumuşak bir öpücük kondurur, sizin için günün en güzel saatidir.

Yaşı yüzünden olsa gerek bazen onda baba şefkati ararsınız, korumacı davranması beklersiniz ama umduğunuz gibi davranmaz. Diğer erkekler gibi değildir, gecenin kaçında nerede ve kiminle olduğunuzu sorgulamaz. Sizi asla kıskanmaz, siz kıskançlık yaptığınızda ise öfkelenip özgüven sahibi olan kadınların kıskanç olmaması gerektiği konusunda size öğüt verir. Belki de Avrupa’da büyüdüğü için alışılagelen erkeklerden çok farklıdır, fazla rahat davranır ama düşünceli davranmayı da ihmal etmez. Sevişirken sizi baştan aşağı soymaya başlar, sıra çoraplarınıza gelince duraksar. Ayaklarınızdan kolayca üşüttüğünüzü bildiği için çoraplarınızı çıkarmaz.

Tecrübeli olduğu için çoğu zaman ona danışırsınız. Bazen bu konu canınızı sıkar çünkü pilavdan antrikota kadar her şeyi sizden daha iyi pişirir, masaya Amerikan servis koymadan tabak koyarsanız size sinirlenebilir ya da altyazısız film izlerken diyaloglardaki esprileri kaçırdığınızda, argo kelimeleri anlamadığınızda ondan yardım istersiniz. İşi abartırsınız, jinekolog randevunuzdan sonra onu arayıp doktorun tüm söylediklerinizi anlatırsınız. Fikir sahibi olmadığı kadın hastalıklarını da sayenizde öğrenir.

Yaş farkı kültür farkını da beraberinde getirir ama bu açığı örtmek tamamen sizin elinizdedir. Rock müzik sevdiğiniz için müzik zevkleriniz bir yerde birleşir. Öte yandan, iki saatten fazla klasik müzik dinlediğiniz zaman, ben o kadar da entel bir adam değilim, blues aç da en azından ikimizin de sevdiği bir müziği dinlemiş olalım diye isyan ettiği zamanlar olur. Sabah kahvaltılarında sizinle birlikte belgesel izleyen ve bundan keyif duyan bir sevgiliye sahip olmak da işin güzel tarafıdır. İşin kötü tarafı ise Marguerite Duras ve Grangé kitaplarını yan yana okursunuz ama o orijinal dilde okur. Kendinizi yetersiz hissedersiniz, bunu dile getirmekten çekinirsiniz.

Hiçbir zaman derslerinize yardımcı olmaz çünkü kendi başınıza yapacağınızı düşünür ve ondan yardım istediğinizde onunla vakit geçirmek için şımarıklık yaptığınızı düşünür. Dersler konusunda sizi zorlamaz, neden sizinle ilgilenmediğinizi sorguladığınızda yaşınızın sorumluluklarını zaten bilmeniz gerektiğini söyler.

Tecrübeleri yeteneklerle ve kadınlarla sınırlı değildir. Bir Avrupa ülkesinde küçük yaşta tek başına yaşadığı için hayatta onun için en değerli kişi olan annesine karşı bile mesafelidir. Özlem duygusuna sahip olmadığını söyler, gerçekten de soğukkanlılığını korumayı iyi bilir ve belki de tanıdığınız en güçlü insanlardan biridir.

İlişkiniz bir sır olarak kalsa da ilişkinizden şüphelenen kadınlar size zarar vermeye çalışır. Kadınlar arasında popüler olan bir erkekle olmak zordur. Sürekli etrafında dolanan, herkesle dost görünen ama en yakın arkadaşları sürekli değişen, eşlerini aldatan ya da eşi tarafından aldatılan, boşanmış, her hafta başka bir dernek yemeğinde gezen kadınları düşünün. Şahsen bu kadınların arasında göğüsleri silikon olmayan birine rastlamadım. İlişkinizi bilen bir kadın sadece sizi kıskandığı için kızı yaşında olmanıza rağmen sizi zor durumda bırakabilir. Olgun sevgiliniz kadınları iyi tanıdığı için olanların görüntüsüne aldanıp size sinirlenmez, neler olduğunu sizden önce fark edip sizi uyarır. Arkadaşına ayrıldığınızı söyler ve ilişkinizin zarar görmesini engeller.

Olgun erkekler bağlanmaktan korkarlar, hatta istediklerinde kendilerini sizden uzak tutmak konusunda oldukça başarılı oldukları söylenilebilir. Yine de sizde karşı koyamadıkları çok güçlü bir şey onları size bağlı tutar. Bahsettiğim şey düşündüğünüz gibi gençlik ve güzellik değil, karşılıksız sevgiden söz ediyorum. Boşanmalarından kalan borçlarını hala ödeyen, maaşını dilediği gibi harcayamayan bir adamın küçük hediyelerinden büyük mutluluklar yaratan bir kadın düşünün. Bir müzik CD’si ya da frambuazlı pasta onu sevinçten çılgına çevirebilir ya da bu kadın hiçbir maddi değeri olmayan bir kolyeyi, sadece kuğu figürüne sahip olduğu için bir sene boyunca boynundan çıkarmaz.

Bu ilişki bazen dayanılmaz hale gelir. Arkadaşları sevgilinizi arayıp eğlenmek için dışarı çağırdığında sırf sizinle vakit geçirmek için onları reddeder. Benim yüzümden buraya hapsoldun diye ağlamaya başlarsınız, o ise sizi eve hapsettiği için asıl kendisinin suçluluk duyduğunu söyler. Sizi yatıştırmaya çalışır, sevginin fedakarlık gerektirdiğini söyler. Onu tanıyasıya dek hayatınızda en çok değer verdiğiniz şey olan özgürlüğünüzden vazgeçtiğinizi anlarsınız, böylesine aşık olduğunuz bir adamın hayatınızda olmasına şükredersiniz.

Bu yüzden inanırım ki “Ölüm bizi ayırasıya dek” evlillikler için değil gerçek aşklar için gerçeğe dönüşür. Bazen iyi tanıyarak evlendiğiniz, aynı yöne baktığınızı düşündüğünüz, sizin için uygun sanarak evlendiğiniz kişilerden bile ayrılabilirsiniz. Kendi ailenize sahip olma hayallerinizden vazgeçer, asla bir yuva kuramayacağınıza inanırsınız. Ama René Angélil gibi 53 yaşında, hayatınızın kadınıyla birlikte olabilirsiniz. Kimse Céline Dion’u kocasından 30 yaş küçük olmakla suçlamadı. Çünkü o güzel yürekli kadın, kocasını kanserden kurtardı ve ona üç çocuk verdi, ona gerçek mutluluğu sundu. Bunu söyleyen medya değil, sevgiye inançlarını yitirmeden yaşamaları ve 20 yıllık evlilikleri. Tüm kalbimle inanıyorum, onları ayıracak şey ölüm olacak.

Hayatın bize ne sunacağını hiç bilemeyiz. İstediğimiz her şeye sahip olsak da bunları paylaşmadığımız sürece mutlu olamayız. Bana mutluluk anlarımı sorsanız size söyleyeceğim şeyler aynı yorganı paylaşmak, ılık bir duştan sonra bak şimdi melekler gibi oldum diye sevdiğim erkeğe misler gibi sarılmak, arzulanmak değil ama sahiplenilmek ve kendimi ait hissettiğim bedenin içimde olması olurdu. Kabus gördüğümde yanımda sarılacağım, o güçlü kollarının arasında hep güvende olduğumu bildiğim birinin hayatımda olması benim gerçek mutluluğum ve onunla uyandığım her sabah benim en mutlu günlerim.

Yarın o genç kadını gördüğünüzde utanmadan babası yaşında adamla geziyor diye onu yargılayacaksınız ama o, senelerce beklediği, gecelerce ağladığı özgürlüğüne kavuşmuş olacak. Herkesin hayatı kendisine özeldir, duygularıysa daha da özeldir. Gizli bahçelerde yaşanan büyük aşklar, kitaplarda okuduğunuz gibi maceralarla dolu güzel bir hikaye değil, sadece sevginin değerini bilen güçlü insanların ilerleyebileceği çetrefilli ama yaşanmaya değer, çok özel duygularla bezeli bir yol.

DİPNOT: Geçen sene, Nisan ayında Saint-Germain’de oturup kendime bir café-crème söylemiştim. Sonra aklıma bir Serge Reggiani şarkısı geldi:

Hiçbir şey gerekmezdi
Bir on sene genç olsam belki
Söylemek için seni sevdiğimi
Ve senin elinden tutup
Saint-Germain’de oturup
Sana bir café-crème daha söylememi

Kendi kendime “Il suffirait de presque rien/ Peut-être dix années de moins/ Pour que je te dise “je t’aime”/ Que je te prenne par la main/ Pour t’emmener à Saint-Germain/ T’offrir un autre café-crème” diye mırıldanırken yan masada oturan Parisien adam gazetesini yüzünden indirip bana gülümsedi. O gün bir şansonun sözleriyle kendimi ifade etmeye çalıştım, bugün kendi cümlelerimle düşüncelerimi dile getirebilmek beni fazlasıyla mutlu etti.

Merak edenler için şarkının linki:

 

Yorum bırakın